28 Ocak 2016 Perşembe

40.Yaş günümde hediye niyetine İstanbul – Bandırma turu. (3.Gün)

Kısa turumun son günüydü. Bugün 2013 yılında yaptığım ilk turumda (Bandırma-Keşan) acemilikten dolayı bitiremediğimiz 1.gün etabını tersten gidecektim. İlk turumda Atilla abi, Barış ve Serdal vardı. Şevketiye köyüne varmadan hava karardığından dolayı orman içinde yol kenarında gördüğümüz eski bir binanın arkasına kamp atmıştık. Gece gelen 1.500 koyun ve 4 çoban sayesinde uyanıp hayatımda ilk defa samanyolunu görmüştüm. Şehirde doğup büyümüş bir insan için büyüleyici bir görüntüydü. İşte bu yolu tek başıma aşıp, bitiremediğimiz yolun bu bünyeye etkisini görecektim.

Sabah 5 gibi uyanarak 6’ daki feribota yetişip sakin bir sürüşle Bandırma’ ya varmayı planlıyordum. Acele etmeden  hazırlanıp, 5.30 gibi yola koyuluyorum. Otelden çıktığımda hava daha aydınlanmamışken yola koyuluyorum. Otelden henüz 100 metre dahi uzaklaşmadan yolun sağında bekleyen bir köpeği görüyorum. Tam o sırada benimle aynı istikamette giden arabanın sol arka tarafına yakın giderek kendimi gizlemeye çalışıyor ve başarılı oluyorum derken sol tarafta farkına varmadığım siyah bir köpek bir anda koşup bana havlamaya başlıyor. O etkileyici bin desibellik sesimle bağırıyor ve bir nebze onu ürkütüyorum. Ancaaaak, o sağdaki şerefsiz it oğlu it konuya dahil olunca ortalık karışıyor. Bunlar voltranı oluşturup iki ayağımın dibinde pozisyon alınca, gücüm ikisine birden yetmiyor. Sağdaki it oğlu it tam ayak bilekten dalacakken ayağımı yukarı kaçırıyor ve ardından geriye doğru tekme atmaya çalışıyorum. 3-5-10 bağırışımdan ve pedala yüklenmeye çalışmamlar abartısız yaklaşık 150 metrede anca kendimi kurtarıyorum  köpoğullarından. Meydana vardığımda harbi harbi bacaklarımın korkudan titrediğini fark ediyorum. Hiç çalışmadığım yerden, en gafil anımda beni avladılar. Biletimi alıyor ve beni bekleyen feribota biniyorum.

Feribottan indikten sonra bir şeyler yemek niyetiyle Lapseki’ de girişteki büfelere bakıyorum. Nedense gözüm tutmuyor ve basıyorum pedala. Dün akşamki alkolün etkisinin ters tepeceğini bildiğimden dolayı pedala fazla yüklenmiyorum. Çanakkale – Bodrum turunda İzmir’ de alkolü fazla kaçırmamdan dolayı Kuşadası’ na kadar olan 80 km. benim için  acı bir deneyim olmuştu. O nedenle sakin olmanın, kasmamanın daha iyi olacağının bilincindeydim. Neyse efendim devam edelim.
Şevketiye taraflarına geldiğimde MTB li bir bisikletçinin karşı yoldan geldiğini görüyorum. Selamlaşıp duruyoruz. O taraflarda yazlığı olan birisi olduğunu sabahları turlamaya çıktığını söylüyor. Birbirimize şans dileyip yola devam ediyorum. Bu arada yolu biraz tarif edeyim. Yol asfalt olarak mükemmel. Lapseki’ yi geçip, Şevketiye’ ye dönüşle birlikte tatlı eğimli biri bitip diğeri başlayan rampalar var. Ve Balıklıçeşme’ ye kadar hep orman içinden gidiyorsunuz. Daha sonrasın da ise Bandırma’ ya kadar alabildiğine tarlalar mevcut. Ve şansıma bu yol ağırlıklı al biber ekilmiş. Etrafa mis gibi biber kokuları saçılıyor. Arada küçük 5-10 dakikalık molalar vererek yanımdaki çerezleri atıştırarak yola devam ediyorum. Yalnız olmanın etkisi ile sadece düşünüyor  ve yola odaklanıyorsun. Sadece Balıklıçeşme’ de çorba molası veriyorum.

Bundan sonra yolla ilgili pek anlatılacak pek bir şey yok aslında. Sadece 2 yıl önce karşılaştığımız yol çalışmalarının hala bitmediğini gördüm. Yolun son 40 km.sinde  önüme çıkan orta halli rampayı da bir turcu havasında yavaş ve sakin bir şekilde çıkarak Bandırma’ ya varıyorum.


Bandırma’ ya beklediğimden erken vardığım için, planladığım seferden bir önceki feribota biniyorum. Feribota bineceğim diye sadece bir iki abur cuburla yemek olayını geçiştiriyorum. Feribottan inince de “nasıl olsa evde yerim” mantığı ile eve gitmeye çalışınca yolda epey bir zorlanıyorum. Depoların bitmesi gerçekten çok kötü. Eve 3-4 kilometre kala yanımdaki kuru üzüm ve çerezlere yüklenmeme rağmen evimin rampanın sonunda olmasına hayıflanıyorum.  En sonunda evimin önüne varıyor ve turumu bitiriyorum.